Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur
Şairin dediği gibi, "Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da, inci mercan da" Ehline denk gelesiniz inşallah.
Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL
-Geçtiğimiz yıllarda yerel idare tarafından Türk Patent Enstitüsü'ne başvurularak, tarihî kaynaklarda Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’a atfedilen ve Sultanın Beyşehir’in güzelliklerine ve Beyşehir Gölü’ne hayranlığını dile getirdiği, “Cennet ya burasıdır, ya da buranın altındadır.” sözünün marka tescili alındı.
Selçuklu döneminin en önemli kaynağında, İbn-i Bibi memleketimizle ilgili: “Her köşesinden gülsuyu akan bir çeşme, Oradan akan sanki su değil parlak bir kristal. Hava misk kokulu, yer güzelliklerle dolu. İçinde her cins av hayvanı dolaşmakta. Süt gibi tatlı, sulu, yeşil renkli bir gölü var. Üzeri kadifenin kıvrımları gibi dalgalarla dolu. Oranın üzerinde 20 ada saydım. Hepsi meyve ve ağaçlarla dolu.” demektedir.
Buradan yola çıkılarak denilebilir ki, Beyşehir’de yaşayanlar veya bu şehri sevenler olarak bizler atalarımızdan miras olan bu cennet memleketimizi en azından bu benzetmeye yakışır bir şekilde korumalıyız. Hepimizin hayallerinde bir cennet tasavvuru bulunduğuna şüphe yok. Ancak bir yer için cennet ifadesi kullanılıyorsa, o memleketin havasıyla, suyuyla, çevresiyle, tabiatıyla tertemiz olması beklenir.
Ancak ne yazık ki başta gölümüz olmak üzere, memleketimizin doğal ve tarihî güzelliklerini layıkıyla koruduğumuz söylenemez. Bu durum başta bu güzellikleri bizlere veren Yüce Yaratıcıya olan şükür ve minnet borcumuz olduğu kadar, bu memleketi Türk ve İslam yurdu yapan ve bizlere bırakan ecdadımıza ödemek zorunda olduğumuz borcumuzdur.
Aynı zamanda günümüz insanı da tertemiz suyu, havası ve doğasıyla cennet bir Beyşehir’de yaşamayı hak etmektedir.
Bizim en başta gelen vazifemiz memleketimizin her noktasını gözümüz gibi korumak ve gelecek nesillere cennet gibi bir memleket bırakmaktır.
Bu noktada vakit geçirilmeden sahip çıkılması gereken en önemli konu da elbette ki Beyşehir Gölü’dür.
“Eğer cennetin bekçisi görse, Beyşehir Gölü’nü cennetten ayırt edemezdi.” diyen İbn-i Bibi gölün günümüzdeki halini görseydi kim bilir bize neler söylerdi.
Beyşehir Gölü’nün durumu, göl ayağından çıkan suyun kapakların kapatılmasıyla çözülebilecek bir konu olmanın ötesinde ekolojik, jeolojik, biyolojik, ekonomik, sosyal ve toplumsal boyutlarıyla birlikte masaya yatırılması ve neşter vurulması gereken son derece hassas bir konudur.
Elbetteki öncellikle göldeki yaşam döngüsünü eskiye çevirmek ve göle özgü balıkları yeniden yaşatmak amacıyla projeler geliştirilmeli ve gölün içine dökülen atıkları engellemeliyiz.
Ancak söz konusu sorunun, ilgili ve sorumluların inisiyatifleri ile havzada yaşayan her çevreden insanın temsilcilerinin ve göle müdahil konumda bulunan bütün kurum ve kuruluşların iştirakiyle yapılacak toplantılarla varılan bir mutabakatın neticesinde alınan karar ve eylem planlarıyla çözülebileceğine inanmaktayım.
Devletimize rağmen değil, devletimizin himayesi ile çözüme kavuşturabilecek bu meselenin son derece hassas ve oldukça zorlu süreçler içerdiğine şüphe yok.
Ancak şehrimizi, bölgemizi ve hatta ülkemizi büyük oranda etkileyen Beyşehir Gölü’nün durumuyla ilgilenmek, bu şehrin suyunu içen, ekmeğini yiyen ve havasını soluyan vatandaşlar olarak boynumuzun borcu değil midir?
Öyleyse bu şehre talip olanların, başta gölümüz olmak üzere memleketimizin sorunlarına kanun dairesinde ve meşru yollardan çözüm üretmek için çaba göstereceklerine dair söylenecek sözleri olmalıdır.
Zira şairin dediği gibi; “Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da, inci mercan da”.
Biz gölümüzün zayi olmasını asla istemiyoruz.
Onun için memleketimizin ona sahip çıkacak işin ehli insanlara emanet edileceğine inancımız tamdır.
Hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.
Allah yar ve yardımcımız olsun.