22 Eylül 2023 - Cuma

Beyşehir Gölü Nasıl Kurtulur?

İlk çağlardan itibaren insanlar, suyu bol olan bölgelerde; nehir, göl veya sulak alanların kenarlarına yerleşmişlerdir.

Yazar - Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL
Okuma Süresi: 6 dk.
Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL

Prof. Dr. Hüseyin MUŞMAL

-
Google News
Böylece hayatlarını sürdürebilmeleri için vazgeçilmez bir kaynak olan suya daha kolay ulaşan insanlar, bu kaynağı kendileri için olduğu kadar hayvanları ve arazileri için de kullanmışlardır. İnsanlar sulak alanların çevresinde bulunan çayırlık, mera ve bitkilerden faydalandıkları gibi su ürünlerinden de istifade etmişlerdir.
 
 
Ancak yoğun yerleşmelere sahne olan sulak alanların çevresinde yaşayan insanlar, nüfus artışına paralel olarak bu bölgelerde kontrolsüz bir şekilde yaptıkları saz ve ağaç kesimi, tarımsal faaliyetler ve uygunsuz yapılaşmalar sebebiyle zamanla su kaynaklarının doğal dengesinin bozulmasına ve çeşitli çevre sorunları yaşanmasına neden olmuşlardır. Bu bağlamda benzer müdahalelerin etkisiyle Anadolu’nun en büyük tatlı su kaynağı durumunda olan Beyşehir Gölü de çok ciddi boyutlarda çevre sorunları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu durum Beyşehir Gölü Havzası’nda ekosistemin doğal işleyişini bozmuş, su akışında değişme ve kirlenmeler başlamış, erozyon nedeniyle toprak taşınarak dolan gölde başka faktörlerin de etkisiyle su kaybı yaşanmış, neticede Beyşehir Gölü kuruma tehdidiyle yüzleşmeye başlamıştır.
 
Eski Çağda önce Karallis ve daha sonraları Skleros ismiyle anılan Beyşehir Gölü, bugün Anadolu’nun üçüncü, Konya ilinin ikinci büyük gölü ve ülkemizde doğal tatlı su göllerinin en büyüğüdür.
 
Deniz seviyesinden yüksekliği 1121 m ve yüzölçümü 651 km² olan gölün Kuzeybatı-Güneydoğu doğrultusunda uzunluğu 50 km, buna dik doğrultudaki genişliği ise yaklaşık 18–20 km arasındadır. Bazı kaynaklarda, gölün en derin yerinin 12, 14 ve hatta 15 m olduğu ifade edilmektedir. Ancak alanla ilgili kaynaklar ortalama göl derinliğinin 8-9 m civarında olduğu üzerinde müttefiktir.
 
Beyşehir Gölü halk arasında “Uluarık” olarak adlandırılan ve kaynaklarda Beyşehir (Çarşamba) Çayı ismi verilen gideğeni vasıtasıyla Güneydoğu istikametinde yaklaşık 60 km kat ederek Suğla (Karaviran) Gölü’ne karışmaktadır. Beyşehir Çayı’nın çıkış yaptığı yerde Osmanlı Dönemi’nde birkaç defa yenilenen bir taş köprü bulunmaktadır.
 
1908 yılından önce, gölde su seviyesi 1123,35 m’yi aştığında doğal bir akış rejimine sahip olan Beyşehir Çayı, göl seviyesi 1123,35 m’nin altına düştüğünde kurumaktaydı. 1908–1914 yılları arasında Konya Ovası Sulama Projesi kapsamında bu köprünün yerine bir regülatör inşa edilmiştir. Özgün halinde eşik kotu 1121 m olan regülatörün inşası ile Beyşehir Çayı kontrol altına alınmıştır. Beyşehir Gölü suları bu kotun altına düştüğünde regülatör kapakları açık bulunsa dahi çaydan su akışı mümkün olmamaktadır.
 
Sultan II. Abdülhamit Dönemi’nde yapılan ve çeşitli merhaleleri ile günümüze kadar gelişimini devam ettiren Konya Ovası sulama Projesi, devrinde ülkemizin en büyük ve en önemli sulama projesi olarak yapılmıştır. Projenin hayata geçirilmesi ile Konya bir buğday ambarı konumuna gelmiştir. Bu nedenle projeyi işler vaziyette tutabilmek için Beyşehir Gölü’nün da yeterli su düzeyine sahip bulunması gerekmektedir.
 
Konya Ovası Sulama Projesi çerçevesinde doğal bir akış rejimine sahip gölün kotunda bir değişiklik yapıldığı görülmektedir. Elbette ki bu değişikliğin tarihi süreçte gölün rejiminde bir etki oluşturduğu söylenebilir. Ancak günümüzde Beyşehir Gölü’nün yaşadığı hayati sorun öncelikli olarak kot sorunu değildir. Beyşehir Gölü 1121 m kotunda yaklaşık 3.000.000.000 m³ civarında bir su miktarına sahip bulunmaktadır. Gölden su çıkışı olduğu gibi, göle muhtelif kaynaklar vasıtasıyla yılda ortalama 600 ila 900 milyon m³ su girişi olmaktadır. Bu bağlamda doğal halinde göl sahanına giren 1.000.000.000 m³ su ilavesi göl seviyesinde 1 metre civarında bir değişim döngüsü bulunmaktaydı.
 
Ancak göl sahanının erozyon başta olmak üzere otlanma veya ağlar nedeniyle balçık ve çamurla dolması sebebiyle istenilen kot düzeyine ulaşılmış olsa bile gölde tutulan su miktarı eskisine oranla son derece az olmaktadır.
 
Bu nedenle öncelikli çözüm regülatör kapaklarının kapatılmasından ziyade Beyşehir Gölü’nün çamur, ot ve balçıktan temizlenmesidir. Bu girişimin başarılması halinde kanaatimce Beyşehir Gölü’nde tutulan su miktarı artacak, göl eski doğal yapısına daha fazla yaklaşmış olacak ve göl sahanında çok fazla suyu barındırdığı için regülatör kapakları mevzuat çerçevesinde açılsa dahi gölümüz kuruma tehlikesinden uzaklaşmış olacaktır. Hem böylece ekosistemi bozulan gölümüz temizlenirse içerisindeki ve çevresindeki doğal yaşam için en uygun şartlara yeniden kavuşacaktır. Bilinmelidir ki Beyşehir Gölü kurursa Konya Ovası da kurur. Bütün hemşerilerimi saygı, muhabbet ve hürmetle selamlıyorum.
 
Yararlanılan Kaynaklar
Hüseyin Muşmal, “XX Yüzyılın Başlarında Beyşehir Gölü ve 1910-1911 Yılları Büyük Taşkın Hadiseleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, (SUTAD), S. 23, Konya 2008, s. 219-262.
 
Berna Burcu Korucu, Hüseyin Muşmal, Tarihi Süreçte Beyşehir Gölü ve Adalarında Hayat, Palet Yayınları, Konya 2014.
 
Hüseyin Muşmal, Berna Korucu Üçüncü, “XIX. ve XX. Yüzyılda Beyşehir Gölü Çevresinde Görülen Sıtma Hastalığı ve Hastalığa Karşı Alınan Bazı Önlemler”, Tarihi Süreçte Anadolu’da Sıtma, (Ed. Şükran Köse vd.), Gece Kitaplığı, Ankara 2017, s. 517-533.
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.