Beyşehir'deki 658 yıllık cami güdük minaresiyle dikkat çekiyor

Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii’nin minyatürü olarak nitelendirilen, ahşap mimarisi ve süslemeleri ile dikkat çeken 658 yıllık tarihi geçmişe sahip Bayındır Hoca Şeyh Muhittin Camii güdük minaresiyle de ilgi çekiyor.

Kültür Yayın: 20 Ekim 2023 - Cuma - Güncelleme: 20.10.2023 19:52:00
Editör - Ali Rıza Önses
Okuma Süresi: 11 dk.
Google News

Beyşehir ilçesinde Unesco’nun geçtiğimiz günlerde dünya kültür mirası listesine dahil ettiği, çivisiz cami olarak da bilinen 7 asırlık Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii’nin minyatürü olarak nitelendirilen, ahşap mimarisi ve süslemeleri ile dikkat çeken 658 yıllık tarihi geçmişe sahip Bayındır  Hoca Şeyh Muhittin Camii güdük minaresiyle de ilgi çekiyor.

Beyşehir’e bağlı Bayındır Mahallesi’nde yer alan ve  1365 tarihinde inşa edildiği belirtilen Bayındır Hoca Şeyh Muhittin Camii tanıtılmayı ve ziyaretçilerini bekliyor.

Selçuk Üniversitesi (SÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr.Hüseyin Muşmal, Beyşehir’in geçmişte Eşrefoğulları Beyliği’ne başkentlik yapmış bir yerleşim merkezi olduğunu hatırlatarak, Beyşehir ilçe merkezine yaklaşık 6-7 kilometre mesafede bulunan Bayındır Mahallesi’nin de tarihi bir yerleşim olduğunu belirtti.

Beyşehir deyince günümüzde herkesin aklına geçtiğimiz günlerde UNESCO’nun dünya kültür mirası listesine dahil edilen Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii’nin geldiğini vurgulayan Prof.Dr.Muşmal, tarihi mekanın Anadolu’da bulunan dünya üzerindeki en büyük ahşap direkli cami olduğunun altını çizerek, “Ahşabıyla, ahşap işlemesiyle, süslemesiyle, çini mihrabıyla, kündekari tekniği ile yapılmış ahşap minberi ile çok önemli bir cami. Bu cami, çivisiz cami olarak da ülkemizde biliniyor.”ifadelerine yer verdi.

Gerek Eşrefoğulları döneminde, gerekse daha sonraki süreçlerde Beyşehir bölgesinde bir sancak merkezi olarak yörenin içerisinde yer alan köylerde Eşrefoğlu Camii’nin bir minyatürü gibi çok fazla bilinip tanınmayan küçük örneklerinin de bulunduğunu vurgulayan Prof.Dr.Muşmal, bunlardan bir tanesinin de eskiden köy olan günümüzde ise mahalleye dönüştürülen Bayındır’da yer aldığını anlattı.

Bayındır’daki tarihi cami gibi yörede inşa edilmiş Hüyük’ün Çavuş ve Köşk mahallelerinde, Beyşehir’in Avdancık mahallesinde bulunan tarihi camilerin de Eşrefoğlu Camii’ne benzetilen ahşap mimari tarzında inşa edilmiş küçük tarihi mekanlar olduğunu aktaran Muşmal, “Yani Eşrefoğlu Camii’ne benzetilmiş, ahşap mimari ile yapılmış, küçük camiler yapılmış…  Selçuklu döneminin, beylikler döneminin en önemli özelliği; camilerin ve mescitlerin dışarıdan sade, içlerinin ise son derece süslü ve gösterişli olmasıdır. İşte bunun örneklerinden birisini Bayındır Köyünde buluyoruz.”bilgilerine yer verdi.

Bayındır’ın oldukça mütevazi bir yerleşim olduğunu, sakinlerinin ise hayvancılıkla uğraştığını aktaran Prof.Dr.Muşmal, yeşil örtüsünün yanı sıra taş ve cumbalı evlerin bulunduğu çok güzel, sakin ve tarihi yönden de önemli bir köy olduğunu vurguladı.

 Köyün ortasında Hoca Şeyh Muhittin Camii olarak bilinen Bayındır Köyü Camii’nin var olduğunu belirten Muşmal, bu caminin özelliğinin Beyşehir’deki pek çok cami ve mescit gibi ahşap direkli ve ahşap mimari tarzında yapılmış olması olduğunu ancak dışarıdan hemen göze çarpan  ve görenlerin ilgisini de çeken güdük minaresiyle dikkat çektiğini anlattı.

Caminin güdük minaresinin tarihi mekana dışarıdan çok güzel bir görüntü verdiğini vurgulayan Muşmal, şöyle devam etti:

“Yaklaşık 700 yıldır bu görüntü burada  devam ediyor. Biz niye 700 yıldır diyoruz bu camiye?  Çünkü caminin içerisinde yer alan kitabelerden, bu caminin  inşa ediliş tarihinin  1365 olduğunu biliyoruz.  Beyşehir’de Eşrefoğulları hakimiyetinin bittiği,  Tatar Emiri  İsmail Aka’nın  44 yıl hüküm sürdüğü  dönemin sonlarında  inşa edilmiş bir vakıf eseri, önemli  bir cami.  Bu caminin  sanat tarihi yönünden  özelliğini  sanat tarihçi  Yrd.Doç.Dr.  Yaşar Erdemir Hocamız  yıllar önce  Vakıflar Dergisinde  bir makale ile yayınladı.  Daha sonraki süreçlerde de  Beyşehir başta olmak üzere  ahşap direkli camileri anlattığı eserlerinde  bu camiden bahsetti.

Caminin içine girdiğinizde  içinde  çok muhteşem bir  atmosfer olduğunu görüyoruz.  Yani manevi bir havası vardır;  bütün camilerimiz öyledir,  ama özellikle Selçuklu  mescitlerinde bunu  görürsünüz. Ahşabı  Selçuklular işlemişler,  muhteşem hale getirmişler. Camimizin  minberi ile  mihrabı ile  kadınlar mahfili ile  tavandaki işlemeleri  ile  son derece güzel bir  cami olduğunu  biliriz.

  Bu camiye güzellik katan  bir unsur daha var,  camimizin  güdük minaresi gibi,  camimizin hemen  çatısının  o kırma çatısı… Sonradan  kırma çatı  ve kiremitle  döşendi. Kırma çatısının üzerinde  her yıl  yuvasına gelip yerleşen  bir leyleğin  bulunması da ilgi çekicidir.

Biliyorsunuz leylekler, özellikle camilerin,  mescitlerin,  evlerin,  daha yüksek elektrik direklerinin  üzerlerine gelip yuva yaparlar, ortalama ömürleri  25-30 yıldır ve o leylekler,  o yuvalarına  göç ettikleri dönemden  geri döndükleri zaman  yine gelirler,  o yuvalarını bulurlar  veya o leyleklerin  yavruları, anne babalarının  yaptıkları yuvalara geri döner gelirler.

İşte Bayındır öyle bereketli bir  alandır ki,  Bayındır’da  leylekleri her daim görürsünüz. Bayındır Şeyh Muhittin Camiinin üzerindeki yuvasına da  o leylekler gelir ve  camiyi sürekli  bekler.”

Tarihi caminin Selçuklu döneminden sonra aslında Osmanlı döneminin başlarında, erken dönemde inşa edilmiş olduğunu ve henüz o dönemde Beyşehir bölgesinin Osmanlı hakimiyetine girmemiş olduğunu hatırlatan Muşmal,  caminin inşa edildiğinde beylikler ve Selçuklu özelliklerini taşıyan bir cami olduğunun da altını çizerek, şunları aktardı:

 “Yani dışarıdan gösterişsiz, içerisi daha  gösterişlidir. Osmanlı camileri ise  dışarıdan da görkemli  camilerdir.  Bu camiler Osmanlı döneminde bakım gördüler.  Osmanlılar, Selçuklular’ın yapmış oldukları eserlerin hepsini  vakıflarıyla desteklediler.  O vakıfları zengin gelirlerle desteklediler ve  o camilerin  uzun yıllar, asırlar boyunca  ayakta ve hayatta kalmasını  sağladılar.  Aynı zamanda bu camimiz Osmanlı  döneminde tamir gördüğü gibi,  cumhuriyet döneminde de  tamir ve bakımlardan geçirilmiştir.  Özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, bölge müdürlüğü marifetiyle  Beyşehir’deki tarihi ahşap camileri sürekli restore  etmektedir. Son yıllarda Konya Büyükşehir Belediyesi de  vakıf eserlerimize de  destek veriyor. Bu yapı da restore edilerek günümüze kadar  geldi.  Ancak bu yapı ne yazık ki  gölgede kalıyor,  çünkü Eşrefoğlu camii gibi muhteşem bir cami  bulunduğu için  genellikle insanlar  Eşrefoğlu Camiini görüyorlar ama köylerdeki,  yerleşimlerdeki  camileri ziyaret etmiyorlar,  burada gizemli, bir gizli ve  saklı kalmış bir  mirasımız var, kültür mirasımız var.”

Bayındır’daki tarihi caminin de tanıtıma ihtiyacı olduğunu ve ziyaretçilerini beklediğini vurgulayan Prof.Dr.Muşmal, tarihi mekanı görmek isteyenlerin  bu anlamda Yeni Konya-Antalya, Isparta-İzmir ve Konya kara yollarına yerleşimin birkaç kilometre mesafede bulunması sebebiyle oldukça şanslı olduğunu da hatırlatarak, şu çağrıyı yaptı:

“Konya’dan Beyşehir’e gidip gelirken,  vakit namazlarında  uğranılabilir.  Yolda bir süre  dinlenilmek için uğranılabilir ve  bu camii mutlak surette  ziyaret edilmelidir. Bölge halkı  da misafirperverdir,  siz burayı ziyaret ettiğinizde mutlaka  hem size camide görev yapan imam,  hem muhtar, hem de  bölge halkı  caminin kıymeti harbiyesi  ile ilgili  bilgiler verecektir. Bugüne kadar bu önemli tarihi camimizin yaşatılmasında  kimin ne emeği varsa Allah onlardan razı olsun.Burası

bizim kültürel mirasımız ve çok değerli. Beyşehir’de çok önemli mescitler,  eski mescitler,  tarihi camiler var. Bu camilerin  ziyaret edilmesi  çok önemli.  Çünkü her biri  kendine özgü  süslemelere sahip;  biri, birinin aynısı değil.  Beyşehir’deki hiçbir tarihi cami  birbirinin aynısı değildir;  hepsi Eşrefoğlu Camii’nin güzelliklerinden bir parça taşır.  Yani Çavuş camiinde  Eşrefoğlu Camii’nin bir başka güzelliğini görürsünüz,  Köşk’teki  Acem Nasuh Bey Camii’nde başka bir güzelliği görürsünüz.

Burada da başka bir güzelliği vardır.  Bunun için her biri özgün  eserlerdir.  Yani birini  görmüş olmanız,  hepsini gördüğünüz manasına gelmez.  Onların hepsini ziyaret  etmek lazım; Avdancık’ı,  Köşkü de,  Çavuş’u da  ve Bayındır’ı da…  Özellikle Bayındır Camii’ni mutlaka  görmelerini tavsiye ediyorum.  Çünkü Bayındır Hoca Şeyh Muhittin Camii’nin  bir de leyleği ve yuvası vardır. Bizim bölgemiz de leylekler cennetidir.

Ayrıca, burasının bir özeliği de bisikletçilerin  yani özellikle  alanda seyahat eden bisiklet severlerin yolu üzerindedir, burası doğa yürüyüşçülerinin yolu üzerindedir ama  burası fotoğraf sanatçılarının da yolu üzerindedir.  Yani Bayındır Köyü özellikle  fotoğraf sanatçılarına çok  önemli manzaralar sunar. Işığın  ve kadrajın çok uygun olduğu  alanlar vardır. O  yüzden  bütün fotoğraf sanatçılarını  Bayındır’a bekliyoruz, bu bölgeye gelsinler, burada doğayla baş başa  doğa ile iç içe olan  insanları  ve insanlarla barışık  halde bulunan  hayvanları çekmek isterlerse  tarihi çekmek isterlerse kültürü çekmek isterlerse  buraya gelsinler.”

Prof.Dr.Hüseyin Muşmal, günümüzde de oldukça ilgi çeken tarihi camideki güdük mimari ile ilgili olarak da, taş malzemenin Selçuklu döneminin mimarisi olduğunu vurgulayarak,sözlerini şu şekilde tamamladı:

 “Dışarıdan gösterişsiz, içeriden süslü ve gösterişlidir. Biz kısa boylulara ‘güdük’ deriz. Yani biraz orta boyluların belki taktığı bir ifadedir.Güdük, küçük aslında. Şimdi biz Selçuklu dönemi yapılarında, mescitlerin veya camilerin bir kısmının güdük minarelere sahip, taşlı yapılar olduğunu biliyoruz. Güdük minarelere sahip. İşte Bayındır Camii de minaresiyle, yani şerefesi olan, iki üç şerefeli büyük camilerin dışında güdük minaresi ile meşhur. O yüzden de güdük minareli cami de deniliyor buraya.”

Bayındır Mahallesi sakinlerinden Osman Akbaş ise, yaşadığı yerleşim merkezindeki caminin güdük minaresi ve çatısındaki leylek yuvasıyla oldukça ilgi çektiğini ancak tanıtıma muhtaç olduğunu, iyi bir tanıtımının yapılması halinde çok fazla ziyaretçi çekebileceğini sözlerine ekledi.

Ek Fotoğraflar
Video
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.