Efsanelere konu olan bu ada Konya'nın denizinde

Küllerinden doğduğuna inanılan Kül adası tanıtılmayı ve turizme kazandırılmayı bekliyor

Hüyük Yayın: 23 September 2023 - Saturday - Güncelleme: 23.09.2023 22:17:00
Editör - Ali Rıza Önses
Okuma Süresi: 10 dk.
Google News
 
Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nde yer alan 33 adadan biri olan ve efsanelere konu olarak küllerinden doğduğuna inanılan Kül adası farklı coğrafik yapısıyla görenlerin de ilgisini çekiyor.
 
Günümüzde sadece balıkçı tekneleriyle ulaşılabilen 10 dekarlık alana sahip Kül adasının tanıtılıp turizme kazandırılması halinde Konya’nın yeni bir çekim ve cazibe merkezi olabileceği belirtiliyor.
 
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Beyşehir’in Efsaneleri ile Beyşehir Gölü ve Adalarında Hayat konulu kitapların da yazarı olan Prof.Dr.Hüseyin Muşmal, Beyşehir Gölü’nün tarihi süreçten itibaren insanların etrafında yoğun olarak yerleşimler kurduğu bir alan olduğunu hatırlatarak, “Dolayısıyla göl, insan hayatının doğrudan içinde. Yani insanlar bu gölün her şeyinden faydalanıyor.
 
Hayatlarının bir parçası oluyor. O yüzden hayatlarının pek çok döneminde de onların hikâyelerine, öykülerine, tarihlerine, sanatlarına konu oluyor. Bu gölle ilgili de insanlar tarihi süreç içerisinde pek çok efsaneyi ve hikâyeyi günümüze kadar anlata gelmişler. Bunlardan birisi de göldeki adalarla ilgili, gölde yürüyen kervan efsanesi, Amazonlar efsanesi, Anamaslar efsanesi gibi çok sayıda anlatılan efsane var. Bunlardan birisi de Kül adası efsanesidir.”ifadelerine yer verdi.
 
“KÜL ADASINDA NE BİR YEŞİLLİK, NE AĞAÇLIK VAR”
 
Beyşehir Gölü’nde 30’un üzerinde ada olduğunu ve bu adaların birinde günümüzde insanların yaşadığını anlatan Prof. Dr. Muşmal, adaların bazılarında ise balıkçı kulübeleri bulunduğunu, bir bölümünün yeşil ağaçlıklı, bir kısmının ise sur kalıntılarının yer aldığı kara parçalarından ibaret olduğunun altını çizerek, “Yapıların bulunduğu adalar var. Hatta bazı adalar kuş cenneti, yani çok bereketli toprakları vardır.
 
Bazı adalarda tarım yapılıyor. Bazı adalarda ise hayvanlar besleniyor. Ama bir adamız var ki, Kül adası, bunun üzerinde ne ot var, ne yeşillik var, ne ağaçlık var, ne kayalık var, yani adalara bir baksak pek çoğu kayalıktır, dağlıktır, yeşilliktir, toprağa bereketlidir, humusludur ama Kül adasının toprağı kilden oluşuyor.
 
Adaya gittiğiniz zaman bunu görürsünüz. Sanki özel olarak bir kil dökülmüş biriktirilmiş de ada oluşturulmuş gibi bir yapısı vardır. Dolayısıyla bu adanın coğrafi ve arazi şartlarından, belki de Beyşehir Gölü’nün özelliğinden olsa gerek bir efsane anlatılıyor. Çünkü bu efsanelere konu olan gölün coğrafi şartları, bu efsanelerin anlatılmasına imkân tanıyor. Efsanelerde, coğrafi şartlar inandırıcıdır, olayın yaşandığı mekân inandırıcıdır. Ama olay biraz abartılıdır. Zaten o yüzden efsanedir. Yani olağan üstü bir olay olacak ki, efsanelere konu olacak.”
 
BEYŞEHİR GÖLÜ’NDEKİ DÜDENLER…
 
Prof. Dr. Muşmal, Beyşehir Gölü’nde çok sayıda düden olduğunu, bu düdenlerin balıkçılara sorulması halinde pek çoğunun bunlarla ilgili bilgi verebileceğine dikkati çekerken, geçmişten günümüze anlatılan Küladası efsanesinin içeriği ile ilgili şu ayrıntıları anlattı:
 
“Yani bunların çoğu ‘su batan’ denilen cinsten. Suğla Gölü’nde de çok sayıda düden vardır. Su batan ve su çıkan olmak üzere. Yani su batan ne demek? Gölün belli noktalarında suyun kaçış yaptığı, karstik alanlara, çukurlara kaçış yaptığı yerlere ahali ‘düden’ der. Bu su, Anamas dağlarından batar, su batan bir yerde çıkan, ona su çıkan derler. Beyşehir Gölü’nün tabanında da coğrafi araştırmalarda ciddi düdenler olduğu görülüyor.
 
İşte zamanın birinde mesela halk arasında Sultan 1. Alaaddin Keykubat devri olduğu söyleniyor. Çünkü Alaaddin Keykubat’ın burada epey vakit geçirdiğini biliyoruz, Kubadabad Sarayını kurduğunu biliyoruz. Yahut Beyşehir’i kuran Seyfettin Süleyman Bey’in oğlu Mübarizeddin Mehmet Bey zamanında olduğu da rivayet ediliyor.
 
Beyşehirli yaşlılarla, aksakallılarla konuşursanız, Beyşehir’in sahil kenarında bulunan göllerdeki yerleşimlerde yaşayan insanlarla, balıkçılarla konuşursanız, size onlar o efsaneleri anlatır.
 
Hem de öyle anlatırlar ki, sanki bire bir yaşamış gibi anlatırlar, sanki o adanın oluşumunu görmüş gibi anlatırlar size. İşte biz de balıkçılarla konuştuk, yaşlılarla konuştuk, onlar bize bir efsane anlattılar, Kül adasının nasıl olduğu ile ilgili yıllardan beri anlatılan efsane bu…
 
İŞTE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ANLATILAGELEN EFSANE
 
O zamanlarda beyin oğlu ya da sultanın oğlu, ava çok meraklı. Beyşehir’de de çok sayıda av imkânı var. Burası avlak sahası, yani envai çeşit av kuşları var, gölün kenarlarında da av hayvanları var. İşte bu ava, sürek avına düşkün, bir bey Beyşehir Gölü’nün Hüyük ilçesi sınırlarında; o gün tabi Eşrefoğlu Beyliği toprakları bugün Hüyük ilçesi sınırlarında kalıyor.
 
Ava gitmiş, gözüne bir ceylan ilişmiş, ceylan önde, bey arkada, ceylan önde bey arkada, görünüyor kayboluyor. Kaybetmiş ceylanı, dönmüş gelmiş, ertesi gün yine aklında ceylan var, yine ava çıkmış, yine ceylan bir yerde görünmüş, bu sefer yine o güzel atıyla koşturmuş, ceylanı tekrar gözden kaybetmiş, üçüncü seferde demiş ki; ‘ben bu ceylanı yakalayacağım’…
 
Yine ceylanın peşinden koşturmuş, ceylan onu, Beyşehir Gölü’ne doğru çekiyormuş, ceylan kaçıyor, atlı kovalıyor. Ceylan sulara doğru, göle doğru bir hamle yapmış ve o arada atının üzerinde ceylana karşı hızla yaklaşan bey atını tekrar kamçılayınca at suya doğru yönelmiş. İşte o civarda bir düden atıyla birlikte beyi almış düdenin içerisine çekmiş. Bey bir süre görünürde su üstünde çabalamış ve sonra da gözden kaybolmuş, hemen yakınlarda bulunan bir çoban köylü durumu izlemiş, hemen haber salmış ve Eşrefoğlu Mübarizeddin Bey’e kadar kara haber ulaşmış. Bey canhıraş bir şekilde göl kenarına oğlunu çeken düdenin kenarına kadar gelmiş düdeni görmüş, ama oğlu yok.
 
“TEZ ELDEN BU DÜDEN KAPATILA…”
 
Olayı dinledikten sonra o hiddetle demiş ki; ‘tez elden bu düden kapatıla, emrediyorum ferman salıyorum’. Hikâye bu ya, herkes evinde yün, yapağı, kıl, keçe, kül, ne varsa getirecek bu düdene basacak. Bütün yetmiş pare köye haber salınmış, yetmiş pare köyden insanlar hayvanlarıyla develeriyle, kağnılarıyla ne buldularsa beyin emridir, koşa koşa gelmişler.
 
Göle, o düdene hemen yakındır Kül adası zaten. Bugünkü adanın bulunduğu yere taşıyarak o kayıklarla kendi imkânlarıyla önce yünleri basmışlar, arkasından yapağıları basmışlar, kılları basmışlar, keçeleri basmışlar, dolmuyor. Hala düden akmaya devam ediyor, tekrar emir salmış, ‘bu bir salmadır evinde ne kadar külü olan insan varsa, bir kış boyu, üç kış boyu, beş kış boyu, getirecek bu külü buraya dökecek’.
 
İnsanlar yıllarca o küllerini getirmişler, oraya dökmüşler, yıllarca o düden dolduğu gibi zaman içerisinde orası bir tepe haline gelmiş işte bize anlatılan, yaşlıların anlattığı Kül adası efsanesi budur. Hatta yaşlılar ona şunu da ekler; biraz daha inandırıcı olsun diye. Derler ki, halkın elinde, o salmaların makbuzu dahi vardı, biz o makbuzları evlerde görmüştük.
 
Yani ‘küllerinizi alın gelin ve adaya dökün’ diye, ellerinde makbuz verildiğini dahi söylerler. Tabi adanın yapısına baktığınızda gerçekten sanki oraya bir kül dökülmüş de suni bir şekilde oluşmuş gibi görünüyor. Yani öyle bir yapısı var, diğer adalardan biraz farklı ve ilgi çekici. Bu efsaneyi dinleyenler, Hüyüklüler, Beyşehirliler veya ülkemizin kıymetli insanları bu efsaneyi duyduklarında fırsatları varsa Kül adasını görmeye gitsinler.
 
Çünkü o adanın durumu, diğer adalardan biraz farklı. Biz bu olay gerçek midir, tarihi kayıtlarda buna dair herhangi bir ize rastlamıyoruz. Ama insan hafızasında, halkın anlatımlarında o efsaneyi dilden dile nesilden nesile Beyşehir Gölü’nü gören bütün köylerde bu gölden istifade eden bütün insanlardan dinlemek mümkün.”
 
“TANITILIP TURİZME KAZANDIRILIRSA ÇOK İLGİ ÇEKER”
 
Kül Adası’nın karşısında yer alan yerleşim merkezlerinden Tolca Mahallesi’nin Muhtarı Hüseyin Navruz da efsanelere konu olan Kül adasının tarihçesinden söz ederken, “Burada bir su gideri, düdenin olduğu, sonradan küllerle burasının Selçuklu döneminde doldurulduğu rivayeti geçiyor. Görüntüler de onu doğruluyor.”dedi.
 

 Navruz, günümüzde balıkçılar dışında uğrayanın olmadığı Kül adasının turizme kazandırılması halinde bölgenin bundan hem tanıtım hem de ekonomik anlamda istifade edebileceğini de vurgularken, “Şu anda ziyaretçilerin ve turistlerin geldiği bir ada değil burası. O tarzda bir çalışma da yok. Ama turizme kazandırılırsa gördüğünüz gibi dikkat çekici bir yer. Bu doğa düzeni başka bir yerde zannetmiyorum yoktur yani. Konya’nın yeni bir çekim ve cazibe merkezi olabilir, değerlendirmek gerekiyor.” ifadelerine yer verdi.

Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.